"Hacı Bektaş-ı Veli Hz.-2" Kitabından;
* Musa(a.s.) rahmetin kesilmesine sebep ne ola ki diye sual edince, nemmamların yani söz getirip götürenlerin, ya da şeytanın yardakçısı olanların bulunduğu yerlere rahmet gelmez ihbar-ı ilahisi geldi… Bu şekilde kabz ve darlık oluşturan mana hakikatinin tezahüründe insanlar, dünya üzerinde nice kasvetli yaşamın içerisine girerler. Şimdi Üstad bize bu gerçekleri anlatırken, böyle ulvi olan kâmil insanların bulunduğu yerlerin, beldelerin içi rahmetle dolar, rahmete gark olur diyor.(Sayfa 28)
* “(Nasıl ki) Ben ihsan etmiş isem (birçok şeyi sizlere vermiş isem) siz de ihsan ediniz.” Yani verdiğinizi sizde karşılıksız olarak veriniz diyor. Ama bu iktidarı herkes ortaya koyamadı, koyamıyor. İşte Üstad bu iktidar sahibi olanlardan birisi olarak, bu vahiylerin yaşamla tefsirini yapanların önde gelenlerinden birisidir. Bakınız şimdi bu ayetlerle Allah-u Teâlâ Hazretleri bize çok ilginç bir şey söylüyor. Yani senin kazandığın her şeyde fakirin hakkı var diyor. İnsan, ne demekmiş yahu! Bunları ben kazanıyorum diyemez.(Sayfa 126)
* Güzel Peygamber(sav); “Ya Ömer! Eğer benden sonra bir peygamber gelmiş olsaydı, o da sen olurdun.” diyor. Hz. Ömer yaşamı boyu hep adaletin bayraktarlığını yaptı. Onun cennetle müjdelenen yaşantısında bizlere aktarılan nice örnekler vardır. Bakınız onun halifeliği döneminde çok ilginç bir hadise oluyor. Erkek çocuğunu çok arzu eden bir aile kız çocuğu olunca bir fırsatını bulup, oradaki erkek çocuğu ile kız çocuğunu değiştiriveriyor. Ama erkek çocuğu doğurduğunu bilen kadın ise bu kargaşalığın ortadan kaldırılmasını istiyor. Allah-u Teâlâ Hazretleri; “Ölçüye ve tartıya riayet edin.” diye buyuruyor ama o günkü bilimsellik düzeyi de ortada. Bu meselenin halli için taraflar Hz. Ömer’e geldikleri zamanda büyük halife çok ilginç bir yöntem orta yere getiriyor. Onların hamiyet duygularından istifade ile olayı çözmek istiyor ve şöyle konuma yapıyor. “İkiniz de bu çocuk benim diye dava ediyorsunuz. O zaman yapabileceğim bir şey yok. Madem çocuk ikinizin olduğuna göre, bunun yarısı senin, diğer yarısı da senin demektir. Getirin bana kılıcımı, ben onu ikiye böleyim, parçalayayım size dağıtayım, vereyim.” deyince; Şefkat dolu gerçek anne o esnada ayağa kalkıyor ve “Bırak da çocuk onun olsun.” Diyor. Hz. Ömer bu ilginç davranışın karşısında kadının iç dünyasından gelen seslenişinden çocuğun gerçek annesi olduğunu anlıyor ve ona çocuğu veriyor.(Sayfa 208)
* Bakınız Üstad Mücadele Suresi’nin 7’nci ayetini; “Göklerde olanları da yerde olanları da Allah’ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü O’dur.” vahyini önümüze getirip koyduğuna göre, bize de bu çok ilginç olan meselenin üzerine biraz eğilmek ve durmak lâzım geliyor. Mana dilinin varlığında bu vahyi işaret eden Üstad gibi böyle maneviyat sahipleri mana dili ile birbirleri ile anlaşır ve konuşur yerde olurlar. Yunus’un bu zahirattaki “Dil depreşmeden anlaşanlar ve konuşanlar gelsin.” dediği insanlar yani muhibler bunlardır. Bu vahyin ışığında üstadın anlatmak istediklerini anlama gayreti gösterelim. “Bunlar üçtür...” dediği zamanda Üstad burada Rahman ilinden bahsediyor.(Sayfa 215)
* Allah-u Teâlâ Hazretleri bakınız İnsan Suresi’nde ne buyuruyor. “Allah dilemedikçe sizler bir şey dileyemezsiniz.” Yani bir şey diliyorsan, Allah-u Teâlâ Hazretleri; Ben sana tecelli ediyorum, sen esasında yoksun, sen bir hoparlörsün, sen benim halifemsin diyor. İnsanda konuşan Allah-u Teâlâ Hazretleri’dir. Bakınız üstadlar bunları anlatırken çok ilginç sözler söylüyorlar. Eşrefoğlu Rumi ilginç bir mesaj verdi; “Konuşan çoktur. Fakat konuşan tek dürür.” dedi. Yani herkesin bulunduğu mertebede, hoparlör olarak kendisinden bir ses çıkar. Fakat burada konuşan Zat-ı Mutlak olan padişah Allah-u Teâlâ Hazretleri’nden başkası değildir dedi.(Sayfa 218)